28 Kasım 2016 Pazartesi

Fırıldak 1. bölüm

☆FIRILDAK ☆

    


(bolum 1)
sabah gerinerek uyandı.
sanki bir şey kaybetmiş gibi hızlı hareketlerle yatağın içinde el yordamıyla telefonu aradı.

dun aksam içinde bulunduğu 6 kişilik saf testosteron grubuyla is çıkışı buluşup,
 "burası da iyice sap doldu haaa!"
kendilerinin de baya baya sap olarak geldiğini iliklerine kadar hissetmesine rağmen yine de  memnuniyetsizliğini garsona dile getirmişti en ukala haliyle,
  Yine de o kafede de ki en iyi masa, en iyi hizmeti hakkettiklerini düşündükleri  için küçük atarlar bile yaptı,
 İyi markaların orijinal çakmaları içinde dünyanın en dayanılmaz adamlarıymışçasına daldılar mekana.
Daha oturmadan sağ elindeki araba anahtarını masaya fırlatmıştı yine ,
sol elindeki telefonla dünyanın en aceleci chek-in'ini attı.
Profil fotoğrafı kendinden daha güzel kızlar tespit edilip hemen ekleme taleplerini yağdırdı ustaca.
gece yarısına kadar bardaklarca çay içip geldikleri gibi sap döndüler evlere.

Sabah uyanır uyanmaz gözünün çapağını silmeden daha dün gecenin geç saatlerine kadar suren caka satma maratonundan bir ganimet düştü mü acaba merakıyla telefonu buldu yatakta.

 Sırasıyla instagram, facebook hesaplarından yürüdüğü kızlarla, muhabbetin ertesi güne sarkıp sarkmadığını kontrol etti. Ağı kontrol etti ama
    "tcciiiik "
beklediği mesaj, fotoğraf beğenisi ....v.s yoktu.
 cani sıkıldı.
o an telefonun ekranında önce tarihe sonra saate gözü ilişti.
yatağında doğruldu aceleyle.
hemen bir ileti paylaştı duvarından.

"Önce yollar uzanır hakka yürümek için, tomurcuklar güller açar onu görmek için, dua eden biri var senin için. sende dua et ALLAH için. cumanız mübarek olsun."

her cuma bunu atıyordu çok klişe buldu.
hemen sildi mesajı.
kutsal bilgi kaynağı Google imdada yetişti.
cuma mesajları yazdı arama motoruna hemen.
inanılmaz uzun bir liste çıktı. Okumayı da oldum olası sevmezdi, elinin denk geldiği daha önce kendinin paylaşmadığı bir mesajı yapıştırdı.

"Rabbim Seni bugün de dua edenlerden her daim şükredenlerden, sevmeyi bilenlerden, Ya Rabbi Cennet te gezenlerden eyle! Hayırlı Cumalar."

Saate baktı abdest alıp camiye rahatlıkla yetişebilirdi aslında ama hangi camide görünürse daha iyi olur karar veremedi. Düşünme ve karar verme sureci uzayınca yetişemem deyip vazgeçti.

Kendi isinin patronuydu geç kalma derdi yoktu.
Son zamanlarda islerde bir duruldu müteahhitlik ofisine giresi gelmedi. zaten bir suru alacaklı vardı. İnşaatta taahhüt edilen tarihe yetişemeyecek gibi gözüküyor. Kaldı ki zamanında bitse de o kadar daire nasıl kime satılacak.
Piyasanın içinde bulunduğu durgunlukta maliyetler ha bire yükselirken,
 oooof ooof !
iç çekti 
Yanında üç kuruşa çalışmak zorunda kaldığı için çalışan mimari ve inşaat mühendisi çocukları aradı kafasına göre söylendi bağırdı çağırdı.
Günlük patronluk egosunu cilaladı ama bu sefer kendini iyi hissettirmedi bu bile.

Kara kara düşüncelere daldı elleri kafasının arasında klozette otururken telefonuna bir mesaj düştü.

O an içinde kelebekler havalandı dun aksam 8 saat kestiği sonra dayanamayıp garsonun eline sıkıştırdığı bir miktar bahşiş ve kartvizitini gönderdiği kız mıydı yoksa ?
 telefonu aldı mesajı tıkladı.

《 Ey Rabbim! Dinimizden dolayı bizi zillete düşürmeye çaba sarf edenlere fırsat verme. Bizleri İslam'ın yolundan ayırma. aksam saat 20:00 deki sohbetimize bekleriz
hayırlı cumalar
Feyzullah Efendi İlim-İrfan Vakfı Başkanı Seyfullah Feyzalanogullari》

Lakin bu mesajı görünce yaşadığı hayal kırıklığı iyice canını sıktı.
feyzullahını da hocasını da ........
telefonu çamaşır makinesinin üstüne usulca fırlattı.
yeni almıştı yoksa daha sertte atardı.
telefon makine üstünde kayarken daha aklında bir ışık doğdu kafasında.
vakıf! mürit! Feyzullah efendi işaret etse ?
vuhuuuu!
 satacağı evleri için müthiş bir pazar !
bu fikir keyfini yerine getirdi.

bir anda akli kıza kaydı yine.

" kaltak kari ne sanıyorsa kendini ben onun gibi neler neler geçirdim elimden"
 deyip hemen hazırlanıp dışarı çıktı.

ticari imaj olsun diye ayda 3000 tl ödediği kiralık spor arabasına bindi marşa bastı.
benzin ışığı kırmızı sinyalini verdi.
sinkaflı bir küfür savurdu daha dun bir depo doldurduk bu ne amk !
benzin istasyonuna yöneldi.
Pompacıya fulle dedi. Azı olamazdı zaten fişi aldı kasaya gitti. 

Limitleri çoktan dolmuş, takla attırarak döndürdüğü patlak kartı kasadaki adama uzattı.
       ISLEM BASARISIZ YETERSIZ LIMIT
uyarısıyla bombok bir surat ifadesi yüzüne oturdu.
sesini çıkarmadan elini cebine attı.
Neyse ki nakit vardı üstünde.
öfkeyle dışarı cıktı.
İçinden böyle benzin parası mı olur diye geçirdi
dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz amk!
söylenmesine devam etti.

Arabasına tekrar bindi marşa bastı.
benzinliğin çıkısına ilerlerken çalan telefonunu omzu ve kafası arasına sıkıştırıp cevaplamaya uğraşırken içinden arabanın hakkini vereyim bari havamız olsun şanımız yürüsün kari kız donup bir baksın deyip hayvan gibi gaza yüklendi.
 lastikler cayırdayıp hareket etmesiyle acı fren artarda geldi.
benzinlik çıkısında bir arabayla çarpışmasına ramak kalmıştı.
telefonu yan koltuğa fırlatıp.
Tali yoldan ilerleyen adamın günahıymış gibi okkalı bir küfür silesisi savurdu.
karşılık gelince haliyle el freni çekildi.
Hışımla önce arabadan yarım inildi eller kolar oynadı hemen.
sonra arabaya yönelip hayir misin sen bilader, ne ayaksın sen ?
 benim kim olduğumu biliyor musun ? zırvalarını bir hışımda saydı.
 galiz küfürler eşliğinde.
 Diğer araba uzunca bir korna seremonisi ardından küfrede söylene yoluna devam etti.
bir anda gaz, fren ,pati sesleri etrafı sardı.
O an gidip pesinden olay çıkarayım göstereyim gününü şunun diye geçirdi içinden
ama diğer araba içindeki dört kişinin varlığı, bu tepkinin içinde aniden  sönmesine yetti de arttı bile.

inşaata gitmek dert sorun demekti.
ofiste de çocuklara günlük eziyet seansını telefonda halletmişti sabahtan zaten
orada da başka bir isi yoktu bugün.
Maaşlarda gecikti şimdi ağlanacaklar ne zaman diye veresi de yoktu bu ara.
O halde kankalari aramak lazım.
Avm ye gidip alışveriş yaparken tezgahtar kızlara yazılır, yürünür bu sefer oradan bir ekmek çıkardı belki.
Aksama kadar o mağaza senin bu kanki dükkânı benim dolaşılır.
yarın öbür gün işi düşebileceği abilerin mekan ziyaretleri derken saat 19:30 olduğunu fark etti.
Gitmediği cuma namazı için almadığı abdesti bir görev gibi  alelacele ilim irfan vakfı camii şadırvanında yalap şalap aldı,
  Janti spor ceketinin iç cebine zulaladığı takkesini çıkarıp dökülmeye başlamış saclarını bir arada tutmak için sürülen topik üstü bolca sprey marifeti sayesinde kazık gibi sertleşmiş biçimsiz kafasına geçirdi.
toplantı salonuna girdi.
herkesin duyacağı şekilde kelime-i şahadet getirip davudi bir ses takınarak cemaati selamladı.
"Allah'in inayeti üzerinizde olsun ümmetimin kardeşleri, selamın aleykum"

İstediği havali girişide yapınca Feyzullah efendinin ilgisini çekebildiğini fark eder fark etmez hızlı ve küçük adımlarla hani dişi kopeğin kuyruğunu kısıp kendisine sahip olacak mahallenin belalı kopeğine bulaşmayayım diye hem teslim olmuş ama son fırsat belki kaçarım seğirmesi gibi arada hoca efendisine seğirdi.
  Yanına koştu koltuğun dibine diz çöküp feyzullah efendinin mantar kaplamış ayaklarına eğilip eteklerini öptü.

Halbuki aklındaki şey, bu aksam için kesinlikle bu değildi.
 O kız arayaydı bugün  onun ayakkabısından şampanya içeydi aksam heeeeey gidi.

Bu sefer doğrulup Feyzullahin elini yakaladı öpüp başına koydu.
Ön sırada Feyuzullahin görebileceği yerde konuşlanmayı stratejik buldu.
  Vakıf başkan vekili Seyfullahı da görünce hemen en riyakar yavşak tavrıyla yanına çöktü.
Seyfullah vakfa yardımdan bahsetti
bizimki evlerden bahsetti.
Seyfo yardımı görelim o is kolay dedi.
 bizimki allah razı olsun dedi
yüzler güldü ruhlar şad oldu, huşu buldu.

  Feyzullah titrek sesiyle hiç anlaşılmayan bir Türkçeyle mevzuya girdi.

anlat anlattı anlattı.

derken bir dirsek darbesi aldı Seyfullah'tan bizimki irkildi.
içi geçmişti.
kapanan gözlerini kim gördü diye bir tedirgin oldu.
acaba horladı mı ?
feyzullah da duydu mu yoksa ?

Çok ayıp olur hibe sozü de verdik!
vermesek olmaz bu saatten sonra
ya uyudum diye ya aldırmazsa müritlere evleri
 hiiiiiiiii yanarız ki ne yanarız !
o andan itibaren feyzullahin her sozun ardindan en guclu sesle aminler cekti bizimki.

Sohbet bitti Seyfullah in koluna girdi.
yapılacak hibe yardam meblağsı, ev isinden kişisel komisyon ve satılacak ev konusunda kısaca mutabakata varan iki mümin mutlu mesut ayrıldılar birbirinden.

Bu hamle çok iyi oldu dedi içinden.
Zaten dar boğazdaydık ilaç olur ilaç ....
Aklınla bin yaşa adamsın sen adam diye kendine kendini övdü.

Bunu kutlamak gerek !
 hemen telefona sarıldı kankiler arandı anında

-neredesiniz laaaaan ?
●kanki ! metin abinin meyhanedeyiz.
- laaa oğlum orası asker kantini gibi
 kari kızlı bir yere gidelim.
●sen gel hele geçeriz ....

çok içince şirazesi kayıyor, bir şekilde hesap hep ona kilitlenmiş oluyor, gecenin sonunda bu yüzden, mekan mekan dolaşma devri başlıyor bizimkinin önderliğinde. Derken para harcama isi kopuyor haliyle.

  Hatta ertesi günkü malzemecinin çekini ve yahut kredi kartı ödemesini de yemişliği var bu hergelenin.
Bu yüzden bir an evvel karılı kızlı bir yere gitme mevzuya balıklama dalma isteğiyle meyhaneye girdi. Girer girmez hadi kalkın gidiyoruz diye oturmadan kaldırdı milleti masasından.
Arabalara binildi. Bu sefer henüz hiç içmediği için avantajlı gördü kendini.
  Bunların kafayı iyi ederim o zamana kadar.
 Bu sefer ben ödetirim hesabi  kurnazlığıyla arabayı "MATILDA MÜZIKHOL"e sürdü
müzikhol dediysem adi müzikhol.
 telekız, konsomatris hizmeti veren dansözlü mansözlü pavyon işte..
Müdavimmiş gibi imajla sadece ismini bildiği iki merhabadan öte muhabbeti olmayan mekan sahibi kapıdaki güvenliğe soruldu.
sanki can ciğer kuzu sarması gibi

-RIFAT abimmmmm yokmu yaaa !
●buyurun efendim kendisi burada değil maalesef!
-neyse kardeşim bak simdi napiyosun bize biliyon mu ?

deyip muhabbete girilir anında.
masaya geçilir masa donatılır tabi ki.
Aksi düşünülemez zaten.
yenilir içilir derken dansözler çıkar. konsomatrisler gelir gider.
ama bizimkinin akli garsonun eline kâğıt tutuşturup gönderdiği kızda.

Nasıl ya benim gibi adam ilgi gösteriyor sana o havalar ne öyle.
banada mi lo lo.

bir an içinden dünkü kafeye gitmek gelir ama yapamaz.
ekibi bu sefer bu mekandan kaldırmak kolay değil bu saatten sonra imkânsız .
bir konsomatris yanına yanaşır.

"yakışıklı bana bir içki ısmarlamayacak mısın ?"

 bizimki kadını süzdü, alttan sıkıştırılmış, sutyenin baskısıyla neredeyse burnuna girecek sandığı göğüsler bir anda her şeyi unutturdu.
içkiler geldi gitti artarda.
öyle param var, böyle is adamıyım, şöyle tanırlar beni, öyle nüfusum var.
para bok bende yasatırım seni muhabbetlerine geçilmişken daha henüz.

gözü, karanlık sahnedeki gölge hareketliligine takıldı.

yanındaki kadın isinin ehli tabi hesabi kabartmak için
"kocacım bana bir alevli meyve tabağı söylemeyecek misin dedikten sonra en şuh bakisini salladı silikonlu dudaklarıyla bizimkinin boynuna bir öpücük kondurdu.
normalde elektrik yemiş kara sineğe dönmesi gerekirken o sahneye kilitlendi.
kapkaranlık sahne siluetinde kayboldu.

halbuki mekandaki kimsenin umurunda değildi o  karanlık sahne.
bir program var ve yok kimsenin umurunda olmadığı mekanlardan iste.
Adi müzikhol olsa da bet sesli bir karinin cayırdasa da çirkin ses yoktur alkol azdır kafası mekanlar sonuçta.
Sigara ve alkol kokusunun yanmış kızartma yağı kokusuyla karıştığı doğal kafa yapıcı bir ambiyans.

Sahnedeki karanlık tepede dönmeye başlayan renk renk ışık saçan disko topunun soluk ışıltıları nedeniyle sarhoş kafasının o noktaya anlamsızca kilitlemesine neden oluyordu.

Mikrofon ayarı yapılmayan mekanizmadan kulak delen fiuuuuuuuu sesi tüm mekânı biranda sessizliğe itti.
artık tüm kafalar sahneye döndü.

sahneye yakın masalardan birinden donup garsona sizin yapacağınız isi s.......
nidası o sessizliği  gülüşmelerle böldü.

Teknik bir hata olarak düşünen müşteriler, hemencecik az önce kaldıkları gürültülü eğlencesine dondü.
Karanlık sahne birden aydınlandı
Omuzları açık, derin dekolte ve derin bir yırtmacından bembeyaz teni ve düzgün bacakların sergilendiği siyah uzun elbise içinde abartısız sade bir makyajıyla, kıpkırmızı saçlı ifadesiz bir yüzle kadın belirdi uzun bir bar sandalyesi üstünde.
orkestrasız tertemiz ama yanık bir ses gürültüyü yardı geçti.

"Bu şehirde buldum buğday ellerini
Bu şehirde sevdim badem dillerini
Senle unuttum bütün ezberlerimi
Pişman değilim ama göçtüm kederden
Düşman değilim ama çöktüm erkenden"

Bizimki o sesle sanki beyninden vuruldu.
Koltuğunun altındaki kadını bir anda bırakıp sesin geldiği yere baka kaldı.
ayağa kalktı şuursuzca.
keman yanık yanık devreye girdi
Sandalyesinde tüm zarafetiyle oturan o ses,
bütün gün ya ararsa umudunu taşıdığı telefonda duymayı umduğuydu.

.......Devam edecek ......

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

SAGLAM MAGLUBIYET

     SAĞLAM MALUBİYET 3 Ağustos 2014 31 aralık 2006 ……..19:00/21:00 su kuyusu nöbeti erzincan yılın son, bayramın ilk günü ve ben yine nöbet...