16 Nisan 2018 Pazartesi

yirmi yaş kafası yol hikayesi

yirmi yaş kafası yol hikayesi 

Kaçıncı otostopumdu bilmiyorum.Aslında önemi de yok kaçıncı olduğunun ama anlatacağım olayın gerçekleşme şekli ve içinde geçen ilginçliklere baktığımda epey acemi olduğum dönemler olmalıydı aksi halde yaşanan olaylara başka mantıklı bir açıklamam olamaz    
Okulun ilk senesinin ikinci yarısıydı. Bolunun acımasız soğuğu azalmış güneşin varlığı hatırlanmaya başlamıştı.Kısıtlı miktarda ki parayla harcanmış koca bir haftanın sonu gelmişti yine.Haftanın sonuna doğru sesini yükselterek çığlık çığlığa bani çağıran sesini duyuyor,dağların arkasından kollarını açarak bekleyen bir şehri görebiliyordum . 
   Değerini sonradan anlayacağım,”ulan ne vardı her hafta sonu kaçacak “ diyerek hayıflanacağım daha sonralarında da şaşırarak özleyeceğim şehirden kaçış öykülerinden biridir aslında bu. 
O zamanlar bana sorsanız Bolunun en çok neyini seviyorsun diye size vereceğim muhtemel cevap eve dönüş yolu olurdu herhalde  
    Sanıyorum o zamanlar bu kadar hakim değildim ve bu kadar güvenmiyordum yollara… 
Öyle olmalıydı ki,cüzdanın en ücra  köşesine saklanmış bir 5 milyon bana refakat etmekteydi.Çünkü her koşulda eve dönülmeliydi yolda kalmaya en ufak tahammül yoktu,sanki gidilmese ölünecekmiş gibi.  
   Yolun nazı,kaprisi,cilvesi çekilemezdi asla en kötü ihtimalle bir otobüs bulunur ve Sakarya’ya ulaşılırdı.O zamanlar yolun kaprisi nazı cilvesi değil de benim müdanesizliğim sabırsızlığım baskındı.bu dik kafalı çocuğa göre;o 5 milyon harcanmasa iyi olur,duracaksa güzel bir araba dursun ,öyle tırdı kamyondu çekemem valla ayrıca durduğum güzel araba hızlıda gitmeli,durduracağım araba yarım saatte gelmeli öle çok bekleyemem.Aksi takdirde o 5 milyon umurumda bile olmaz, ilk istikamet yönündeki otobüse biner paşa paşa giderim.(havalarına bak şunun ya) 
   Bu kadar umursamaz ,kaprisli,sabırsız biri için daha sonraları otostopun vazgeçilmez oluşu bile aslında başlı başına ilginç bir durumdur ya neyse  
      Bir gece önceden itinayla tıkıştırılmış içi bir sürü kirliyle dolu çantam Perşembe akşamından  beni kapının önünde bekler.Cuma sabahı oflaya puflaya kalkıp koştura koştura yetişilen ve derse girdiğim andan itibaren sonuna kadar en ufak bir alakam olmayan anatomi dersinde düşünülen tek şey eve dönüş planıdır tabiki…gözüm sürekli saatimde bitse de gitsem derdindeyim  
Aslında dönüş planım hazır bile hatta b planım bile var riskli ama var.A planı çok basit cüzdanın en ücra köşesinde 5 milyon Türk lirası olarak uzanmakta.A planına göre11.00 da ders biter 11.30 arabasına biner prefabrikten evime giderim,çantamı alırım.11:45te E-5 kenarında dikiliyor olurum.12:30 Sakarya otobüsü gelir ona binerim.Daha arabaya biner binmez yarım saatlik mola verir  otobüs.mola biter 1,5 saatlik sıkıcı yolculuk.tek kelime etmeden,güvenli ama yavaş…… 
Amaaan olsun yolda giderken kek serviside var hem punduna getirirsem iki tane kahve bile alırım.Oooooooh paşalar gibi evime giderim.Saat 14:30da Sakarya terminaline varırım 15:00te şehir içi servisi hareket etse 15:15te merkezdeyim nihayet. 
Eeeeeeee ne anladım ben bu işten günün yarısı bitti cumadan bir şey anlamadan gün biter zaten.Bir cumartesi kalıyor.  Pazar desen dönüş hazırlığıydı otobüs biletiydi derken bitiyor 
Oooooooh !olmaz böyle kaç saat yollarda zaman kaybı bunu azaltacak bir yol olmalı?ama nasııııııl?  Derkeeeeen…..! 
  Gül Hocanın sesiyle irkildim.Dalıp gittiğimi fark etmiş olmalı ki,oldukça kinayeli bir ses tonuyla  
       -birde sen söyle bakim difüzyon neymiş  Aykut!  Aykut’tu değil mi? 
Birkaç kem kümden sonra biraz da tereddütle 
      -çok yoğun ortamdan az yoğun ortama geçiş……mi?....ydi?…ki?  
ooooh!doğru galiba…Onaylayan ama gözüm üstünde der bir bakışla derse hararetli biçimde devam etti.fakat dervişin fikri misali ben kendi düfüzyonuma bakıyordum.Okul kazanmak benim için ,uzun yıllardan sonra gayet yoğun bir ortamdı.bu yoğunluktan memnundum aslında ama fırsat buldukça,alıştığım,temposunu,kuralını bildiğim bana göre daha az yoğun otama Sakarya’ya kayıyordum.     
Tamam bu plan güzelde .hani geçtiğimiz haftalarda denk gelmişti Mevlüt abi vardı hani Sakarya da ilaç deposunda çalışıyordu.Onumu arasam hem daha hızlı giderim,hem param cebimde kalır.zaten riskide yok ayrıca Mevlüt abinin muhabbetçide bir insan .şu ders arası hemen onu aramalıyım.  
Gül Hocanın 10 dk  ders arası demesiyle sınıftan fırlayıp hemen Mevlüt abiyi aradım.fakat Mevlüt abi nerdeyse yarım saat önce Boludan geçmiş hatta yolu yarılamış bile.  
Ara bitti derse girdik.Hoca sanki özellikle beni uyarır gibi “bu dersi iyi dinleyin haftaya sınavda sorucam karışmam valla “dedi ama ne mümkün dönüşü düşünmeden alamıyorum ki kendimi sanki ne varsa Sakarya da 
   Bir yandan “ne düşünüyorsun in yola bin otobüse git” diyorum ,diğer yandan da “ulan ne korkaksın otostop çekemicekmisin,tüüüüh yazıklar olsun hem para cebinde kalsa fenamı olur otostop çek “diyorum.yani anlayacağınız iki arada bir derede kalmış durumda düşünüp duruyorum.  


Kamyonların ve tırların kulak tırmalayan gürültüsüne ve egzostlarından çıkan kara dumanlara aldırmadan E-5 karayolunun Ankara –İstanbul istikametindeki yol kenarında dikilmeye başladım. Hava Bolu için şaşılacak kadar güzeldi.Öğrencilerin kaldığı prefabrikler şehrin dışına doğru kuruluydu.üniversitenin hemen altındaki düzlükte yan yana konmuş kibrit kutuları gibi duruyorlardı.Sacdan yapılmış çatıları güneşte parıl parıl  parlıyordular. 
  Şehirde sıcak sayılabilecek bir ilk bahar günü yaşanmasına rağmen bulunduğum yerin dağa daha yakın olması nedeniyle insanın içini ürperten serin rüzgar yoldan hızla geçen kişinin ne kadar  sert geçtiğini unutma tekrar geleceğim der gibiydi. 
   Bazen yol birden boşalıyor,rüzgar kesiliyor,kocaman bir sessizlik ve güneşin içi ısıtan sıcaklığı ile baş başa kalıyorum .O an hissettiğim tek şey içime dolan huzurdu.gökyüzünün maviliği ve az önce esen rüzgar yüzünden parçalanan bulutların oluşturduğu şekillere bakarken hayallere dalıyorum ister istemez.uzun süre yukarı bakmaktan yorulmuş olmalıyım  ki başımı biraz eğmemle  prefabrik çatılarından yansıyan güneş gözümü alıyor.Bu kadar sıradan bir yer ışık oyunlarıyla nasılda güzel gözüküyor.500 e  yakın prefabriğin bir uçtan bir uca oluşturduğu parıltılara,ışık cümbüşüne hayran hayran bakarken,üniversitenin kurulduğu tepe ile prefabriklerin bulunduğu düzlük arasından gülümseyen küçük bir gölette rüzgarın ve güneşin yardımıyla “öyle pırıldanmaz,böyle pırıldanır” der gibi bu şatafatlı şölene katılıyordu. 
  İnsanı içine alan ve hayaller kurmaya sevk eden bu manzaranın büyüsü,sevimsiz ve aç gözlü bir otobüsün iğrenç kornasıyla bozuluverdi 
DARİİİİİİDAAA DARİİİİİ 
Üzerime doğru selektör ve kornasıyla gelen ÖZ BATMAN SEYAHATİN İstanbul seferi yapan otobüsünün açık yan kapısında dikilmiş muavinin ukala tavrı yeteri kadar antipatik gelmişken birde otobüse binmem dahilinde beni ancak Sakarya otoban gişelerinde indirecek olması kesinlikle o otobüsün tercihim olmayacağı anlamına geliyordu. 
Bir şekilde başımdan savdığım otobüsün gitmesiyle yol tekrar bana kalıyor.Aynı hevesle manzaranın büyüsüne kapılmak için kendimi bırakıyorum fakat rüzgarın parçalamakta pekte başarılı olamadığı şekilsiz,çirkin bulut parçası güneşi kapatıyor ve az önceki tüm parıltıları yok ediyor. Sanki banada” bu günlük bu kadar” der gibi gitmem gerektiğini hatırlatıyor. 
  Gözüm ister istemez saatime gidiyor10 dk dır yolun kenarındayım ve ne gitmeye değer bir araba geçmişti nede bir otobüs!12:30 arabasıda gelmedi hayırdır ne oldu ki…..derken.. 
Eski püskü gitsem mi dursam mı karar veremeyen bir araba içinde de ölsem mi, yaşasam mı karar verememiş bir amca yavaş yavaş yaklaşıyordu. Hiç oralı olmadım tabiki .yanımdan geçerken amcayla birbirimize acır gözlerle bakıştık .sanıyorum o benim yolda kalışıma ben ise onun haline [Simge]ilerlemeye devam eden amca 20-25 metre ileride durup kornaya basıyor.ne yalan söyleyeyim içimden kesin külüstür stop etti şimdi bide onu ittirecez onun için çağırıyor dedim.bir hayli isteksiz adımlarla yaklaştım fakat fark ettim ki araba stop etmemiş.yarı açık camdan  
“-evlat ne yapıyorsun burada” dedi 
-“Sakarya’ya gidecem araba bekliyorum” dedim 
-“iyi madem gel seni otobüs tesisine kadar bırakayım oradan otobüse binersin” dedi 
Kısa ve sessiz bir yolculuktan sonra Abant kavşağındaki dinlenme tesisine gelmiştik.Teşekkür edip arabadan indim.tesisin konumu o kadar iyiydi ki insanı otostopa sevk ediyordu.  
Aynı zamanda otobüslerin uğrak yeri olması sebebiyle kararsızlığımı pekiştiriyordu. 
Jeopolitik önemi yüksek bu tesisin arkasından paralı yol(otoban) önünden de E-5 geçmekteydi.Bolu Dağı tüneli henüz bitmediği için otobanla E-5 tamda bu tesisin bitiminde kesişiyordu. 
Yaptığım kısa da olsa yolculuk ve tesisin konumu cesaretimi epey bir arttırdı.çünkü Mevlüt Abi dışındada otostop çekebilmiştim ayrıca tesisin konumu hem otoyoldan gelen hemde E-5 ten gelen arabalarla zengin bir araç seçeneği sunmuştu.İki yol demek daha fazla araba demekti nede olsa . 
  Omzuma çapraz astığım bavulumun,kısa tutamaklarına kollarımı geçirerek sırt çantasına çevirdim.Elma bile zor kesen küçük çakımı kolay ulaşabileceğim bir cebime koydum.Artık hazırdım karar kesindi otostop çekilecek. 
  Kamyon ,tır gürültüsü ve kapkara egzost dumanları arasında 300metre yürüyerek iki yolun birleştiği stratejik önemi yüksek yol kenarına ulaştım.Bir arabanın durabileceği genişlikteki yol kenarında beklemeye başladım. Elimi yolumu uzatmalıydım,uzatmalıydım ki insanlar benim orada ne diye dikildiğimi anlasın.İçimden”aaah anlasalar da kendileri dursalar”diye geçirirken utana sıkıla elimi yumruk yapıp baş parmağı gideceğim yöne doğru gösterecek şekilde kaldırıyorum fakat bir gören olur diye de endişeyle sağıma soluma bakıp elimi arkama saklıyordum .Ama utanmakla olmuyordu bu iş.Hem ne vardı utanılacak,arabalar birer birer yanımdan geçip gidiyor.Dönüp bakanda yok.Artık umudumu yitirmeye başlamıştım.Fakat tesise gidip otobüs beklemeyi de kendime yediremiyorum.Eğer tesise gidersem bu beceremedim anlamına gelecekti.bu bir yenilgi sayılırdı.Ve artık yenilgilere tahammülüm kalmamıştı.İnat etmeliydim.İstediğim okulu da birden fazla kazanamayıp inat edip kazanmamışsıydım.Bunu da başarmalıydım.Artık gurur meselesi halini almıştı benim için. 
  Üzerimde Galatasaray futbol takımının orijinal eşofman takımı vardı .2000 senesinin UEFA ve SÜPER KUPA başarıları yüzünden gayet popülerdi ve o zaman çevremdeki 5 insandan 3’üGalatsaray taraftarıydı.Bu yüzden üzerimdeki eşofmanı avantaj olarak görüyordum.Galatasaray sempatisi olan biri muhakkak beni yolda bırakmaz alır diye düşünüp içimi rahatlatmaya çalışıyordum. 
Ben bu düşünceler içinde otostop çekerken 67 plakalı bal renkli bir doğan görünümlü şahin deli gibi üzerime geliyordu.Acı bir frenle tam önümde durdu.Yol toz dumana karıştı.Ben adamın ne yaptığını anlayamadan adam kapısını açtı.arabasından fırladı.ben gözüme kaçan tozları çıkarmak için gözlerimi ovuştururken adam çılgın gibi “vaaaay kardeşim” dedi ve bana sarıldı.ben bir şey demeden adam durmadan konuşuyor bende durumu algılamaya çalıştığım için boş gözlerle adama bakıyor dediklerinden bir şey yakalamaya çalışıyorum. 
Sen Sakaryalısın değimli?” dediğini duydum    
evet ama sen kimsin ,tanımıyorum ki adamı. Ben evet derken tuttu kolumdan bindirdi arabaya .Ben resmen salaklaştım Bindim ama nereye gidiyorum ?ne yapıyor bu adam ? daha önemlisi bu adam kim?tanımadığım adamın arabasına neden biniyorum ?iyide bu Sakaryalı olduğumu nerden biliyor???????????????????? 
 Ben bu sorularla boğuşurken araba gürültüyle çalıştı ve ilerlemeye başladı adam sürekli konuşuyor ve ben tam olarak neden bahsettiğini bilmiyordum.Biraz dikkatle dinleyince bir zamanlar Adapazarı’nda yaşamış orada arkadaşlar edinmiş ve benide oradaki arkadaşlarından birinin kardeşine benzetmiş onun için durmuş olduğunu anlayabilmiştim nihayet .Ben bunları anlayana kadar tesisin arkasındaki tamirhanede bir taburenin üzerinde elimde bir bardak çayla kendimi buldum.Afallamıştım ,alelacele çayımı içtim.sohbeti kısa kesmeye uğraşıyordum ama adam hızını aldı bir kere susturabilene aşk olsun. 
İçim rahatlamıştı.Adamadan zarar gelmeyeceğinin kendime göre sinyallerini almıştım fakat benim bu tamirhanede değil eve dönüş yolunda olmam gerekiyordu. 
Tamirhanenin kendisinin olduğunu,kimlere çalıştığını,buralarda nasıl iyi tanındığını,başım sıkışırsa yanına gidebileceğimi öğrendikten sonra abinin aklına benim gitmekte olduğum geldi.Beni arabasına attığı gibi otobüslerin olduğu tesise götürdü.Yolda otostop çekmemem gerektiğini,yolların bin bir türlü hali olduğunu ve bir sürü nasihati de beraberinde sıralıya verdi.Artık çok sıkılmıştım ama sabır deyip beklemekten başkada çarem yoktu.Tesise girdik.Adam bana otostopu kötüledikçe hırs yapıyordum.Taktım kafaya bir kere otostopla gidecektim.sonunda araba bir otobüsün önünde durdu.Yarım saat içinde kalkacak ve İstanbul’a gidecek bir otobüstü bana işaret ettiği.eliyle gösterdi ve “buna bineceksin işte” dedi 
 Teşekkür edip indim arabadan.otobüse binermiş gibi yaptım.Amacım ilk beklediğim o stratejik yere gitmekti.Adam gitmiştir umuduyla otobüsten indim tam yola koyuluyorum ki arkamdan muzip bir korna adam hala orda kabus gibi gitmemiş bir yere …Bana otobüsü gösteriyor,adama su alacam onun için indim diye yalan atıp tesisin restoranına girdim.ben girerken gittiğini gördüm.oooooh nihayet  gitti artık bir engelde kalmamıştı.ben tekrar o yolu yürüdüm yine aynı şekilde konumu aldım[Simge] 

Büyük bir hevesle otostop çekmeye başladım,henüz 5 dakika geçmemiştiki ,aynı araba ve aynı adam geri geliyor.kornalar basıyor ,içeriden bana eliyle “seni gidi seniiiiii yapıyor.yine deli gibi geldi acı fren aynı şekilde yine toz yine aynı duman..!Arabadan indi ”ben sana ne dedim” dedi.Ben mahcup şekilde kem küm yaparken  
dur şuradaki polisleri tanıyorum seni onlara veriyim” dedi bu sefer .ne polisi, ne oluyor demeye kalmadı ben yine arabadayım 700-800metre ilerde iki polisin içinde olduğu polis arabasının yanında buluverdim kendimi. 
Adamın plan şu ;bu polisler otoyol devriyesi Boludan ,Düzceye kadar onlar devriye atıyor.Düzceye kadar beni götürecekler oradan da Düzce Sakarya devriyesi atan polislere beni paslıyacaklar ve bende evime varıcam.Şu plana bak oysa bende derste böyle bir şey planlamamıştım ki[Simge]    
 Ben abi yok olmaz yapma diyene kadar polislerle muhabbete girişildi.Allaha şükür polisler devriyeyi bitirmiş Boluya döneceklermiş.Zaten hiçte güvenmem,bide polisle mi yolculuk yapıcam aman kalsın .  
 Çözüm için çırpınan abi polis planı da tutmayınca,otobüsle de gitmeyeceğim bu kadar açık olunca beni otostop çektiğim yere bırakmaktan başka bir çare bulamadı.Arabadan inerken bana kendine dikkat et dedi ve gözden kayboldu.Tamam artık rahattım bir araba durduracaktım nede olsa Galatasaray formam üstümde eeee tanıdığım 5 insandan 3 Galatasaraylı illa biri alır nasılsa[Simge] 
   İnancım artık dorukta hırsta yaptım o otostop çekilecek.bir araba durmaya niyetlendi fakat arkasındaki tır sıkıştırınca duramadı.iyice cesaretlendirdi bu durum beni ”bak biri duracaktı duramadı ama kesin biri duracak” diyorum içimden 
O sıra bir rüzgar çıktı yerde ne kadar toz toprak varsa havalandı.kalkan toz ağzıma,gözlerime doldu.Ben tekrar gözlerimi ovuşturmaya başladım.Araba ve kamyon gürültüsü o kadar fazlaydı ki  sese duyarlılığım azalmış olmalıydı.Gözümdeki tozlar kaşındırdıkça kaşındırıyor dikkatim yoldaki arabalardan gözüme kaymıştı.Neden sonra gözüm rahatladı ellerimi gözlerimden çektim fakat henüz görüntü netleşmemişti ki bir arabanın durduğunu fark ettim sevinçle.görüntü yerine geldiğinde ne göreyim aynı adam durmuş arabanın içinden bana sırıtıyor ve bir yandan kendi kendine konuşup bir yandan da eliyle bana gel diye işaret yapıyordu. 
   Anladım ki kurtuluş yok olacak gibi değil ya insan çıldırır vallahi.  

Hiç direnmeden kabullendim artık .sinirlenmeye de başladım artık 
ne oldu abi niye geldin sen yine “deyiverdim 
o mütemadiyen gülümsüyor ve kendi kendine söyleniyordu 
ya ben ne salağım ,ne düşüncesizim bu adam neden otobüse binmiyor bir düşünsene “ gibi bir şeyler mırıldanıyor ve bizde bu arada tekrar o tesise gidiyoruz tabiki 
“-tabiii ya senin paran yok değimli ondan uğraşıyon sabahtan beriiiii” 
  o an düşündüm ki benim biletimi alıp otobüse bindirecek.Bu olasılık hiç hoşuma gitmedi.ne münasebetle hiç tanımadığım bir herif bana bilet aslınki diye düşündüm.Hemen yok abi benim param var dediysem de inanmıyor   
hadi hadi ne parası sen öğrencisin paranın ne işi var sende “diyor ve ısrarcı şekilde otobüse bindirecek karar vermiş beni dinleyen kim….?Olurdu olmazdı tartışırken çıkardım cüzdanı 5 milyonu gösterdim. Adam parayı elimden aldı cebime soktu.”sok o parayı bakiiiiim cebine” diyerek. 
Parayı sokar sokmaz planını anlatmaya koyuldu.bu sefer ki plan şuydu; 
Burada tamirci olduğu için onu tanımayan yoktu tesisin müdürü Cevat abiye kendisinin amcaoğlu odlumu söyleyeceğiz ve Cevat abide sözü geçen ağır bir abi olduğu için uygun bi otobüsle bedavaya gönderecek Sakarya’ya. 
Ben aman abi yapma abi gerek yok derken tesise girdi.Uzun boylu,esmer,bıyıklı,kalın kaşlı, zayıf ama güçlü gözüken,sert bakışlı,siyah takım elbise giyen bir adamın yanında el pençe divan şeklinde konuşmaya başladı.Sonra yanlarına beni çağırdılar. 
“al işte Cevat abin ben durumu anlattım Cevat abi seni gönderecek ayrılma yanından dedi 
   Belli ki kaçış yok ne kadar inat etsem de otobüsle gidilecek orası bir kesin.Denileni yapmaktan başka çare kalmadı maalesef. 
  Cevat abi nereye giderse ben ve çantam peşinde . 
O sıra tesise Şırnak arabası yanaştı mola için yolcular indi şoför indi.Cevat abiyle koyu bir sohbete giriştiler.Ne konuştuklarını duyamıyordum ,belki özel bir şey konuşuyorlar diye de  biraz da uzak durmaya çalışıyordum.ilgilenmiyor da görünmek için başka tarafa bakıyordum.  Bir ara ne yapıyorlar diye kafamı çevirdim çaktırmadan bakıyım dedim.Bir de ne göreyim Cevat abi Şırnak arabasının şoför mahalline geçmiş tesisten çıkmıyor mu.giden otobüsün arkasından baka kaldım.eeee ben ne olucam şimdi şaka gibi ………. 
Şimdi ne yapmalıydım .Kısa şok anı geçer geçmez ,birazdan fazla uyuz olarak inatla otostop çektiğim ilk yere doğru yürüdüm .Tekrar hazırdım artık hiç bir engel yoktu otostop için.Bunca terslik beni daha da kararlı kılıyordu……….kiiiii    inanılır gibi değil o bal rengi doğan görünümlü şahin tekrar geldi.Artık sinirlerim koyuverdi aptal aptal gülmekten başka bir şey yapamıyordum artık.bu sefer binmemeye kararlıydım uyuz oldum y abi kere gel ben götürücem evine dese binmicem hesapta…kapıyı araladı ve anlatmaya başladı yine ; 
“ya Cevat abi dükkana geldi Şırnak arabasının yağı değişecekmiş onu getirdi o seni unutmuş hem zaten müdür de Cevat değil Vedat abiymiş gel onunla konuştum o seni kesin gönderecek” dedi 
   Binmicem ama bir kaç saate kadar hava kararacak yolda kalacağım hem de adam o kadar uğraşmış dedim ayıp gitmesek. 

Araba tesise girdi, arabadan indik ,tesise girdik.Bir baktım Cevat abi sırıtıyor ”ulaaan ben seni unuttuuum,eh kafamı kaldı tabi” diyor,eliyle de birini gösteriyor arkamda abimle konuş o halledecek işini” diyor  
Arkamı bir döndüm ikinci şok Cevat abinin aynısı aynı kaş ,aynı göz daha sert bakışlar,suratta faça izi donuk bir ifade ve kısık bir ses tonu 
“geç yukarı otur bekle”öyle bir söyledi ki sıkıyorsa oturma 
Meğer onlar ikiz kardeşmiş.Vedat müdürmüş sözü geçen oymuş orada 
Tesisin bahçesine gören camlı bölmeyle ayrılmış bölümdeki masaya oturttular beni elimede çay tutuşturarak endişeli bekleyişi başlattılar.10 dk geçti çayım bitti tam o sırada Sakarya ya çalışan iki firmadan biri olan ağa tur arabası mola için tesise girdi.muavinler indi,yolcular indi,şoför indi.yolcular çayları içti tuvalet ihtiyaçları giderildi,arabaya tekrar bindiler.baktım araba gidecek bi hareket yok kalktım hemen beni unuttuklarını düşünerek.koşar adımlarla Vedat abini yanına gittim “abi araba…..”daha lafım bitmeden kaşlar çatılı şekilde Vedat abi gürledi 
“sen niye indin ben sana gel dedim mi ulan” 

inceden bir korku bastırmaya başladı beni ,hiç vakit kaybetmeden kaçış planlarına koyuldum çakımı eşofmanımın koluna attım.eğer başım beladaysa bundan bir şekilde kurtulacağıma ve bana hiçbir zarar gelmeden bunu başaracağıma inandırmaya çalışıyordum kendimi.Ben bunlarla uğraşırken tesise diğer firmanın arabası geldi.İçimden bir ses “dur acele etme bekle” dedi 
ama değişen bir şey yoktu yine aynı senaryo yolcular muavin şoför indi mola bitti yolcular bindi muavinler bindi .Kalkıcam yerimden ama ya yine bağırırsa ?yok yok şoförde binerse beklemeyeceğim bu sefer .ne yapayım koşarak kaçarım buradan,hem zaten iyi de koşuyorum ben yakalayamazlar hayatta …..v.s komplo teorileri üretirken o kısık ve donuk ses gürledi tekrar .önce şoförü yanı çağırdı ona sert sert bir şeyler söyledi,sonra göz göze geldik ve beni de eliyle işaret ederek yanına çağırdı. 
Şoföre dönerek “bak bu benim evlatlık ona iyi bak ne isterse yap” dedi  
Ben Vedat abiye teşekküre uğraşırken muavinin biri çantamı aldı ,diğeri yerimi gösterdi.daha biner binmez kekler,kolalar önüme geldi.Arkasından otobüsteki gazete ve mecmualar serildi önüme.Ben ne olduğunu anlamadan ikinci kola arkasından kahve ,kolonya otobüsün tüm imkanları yağıyor.Her şey iyi güzelde ben hala emin değilim acaba para vermem gerekiyor mu.Cüzdanın dibine doğru tıkıştırdığım 5 milyonu tekrar gün yüzüne çıkartıp fırsat bulunca muavine verme gayesindeyim.muavin ne zaman yanaşsa parayı gösteriyorum ,bilet diyorum ilgilenen yok ama çay diyorum kek diyorum koşuyorlar. 
  Bolu dağını çıktık indik ,Düzce,Hendek,Sakarya kimse benden para almıyor hayret ediyorum kendime    
Otobüs sonunda Sakarya terminale girdi.çantamı almak için uzandım muavin bırakmıyor 
“Aman ağabeycim ben taşırım sen dur” diyor 
Yok ben taşırım diyorum  
“aman Vedat abi duymasın “ diyor  
beni çarşı servisine kadar  bindirdiler ve sonunda kabus gibi başlayan otostop maceram krallar gibi bitti  
başarmıştım otostopla geldim hem de en büyüğüne çektim OTOBÜSE OTOSTOP;) 


evet kabul ediyorum anatomi dersinde planladığım şey kesinlikle bu değildi ve eve daha geç vardım .ama 5 milyon cebimdeydi ve ben başarmıştım[Simge]önemli olan da bu değimliydi[Simge] 


Aykut aruca 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

SAGLAM MAGLUBIYET

     SAĞLAM MALUBİYET 3 Ağustos 2014 31 aralık 2006 ……..19:00/21:00 su kuyusu nöbeti erzincan yılın son, bayramın ilk günü ve ben yine nöbet...