SAĞLAM MALUBİYET
31 aralık 2006 ……..19:00/21:00 su kuyusu nöbeti
erzincan
yılın son, bayramın ilk günü ve ben yine nöbetteyim
hatta sabaha karşı 5-7 nöbetlerinde de ruh halim ve ayık olma durumuma göre yine burada birşeyler yazıyor olabilirim.uykusuzluktan farkında değilim belkide
bayram izinlerine giden askerlerin sayısının çok olması,bunun yanı sıra yeni gelen askerlerin henüz silah eğitimi almaması nöbet konusunda sıkıntı yarattı.günde 2 saat nöbet zorunluluğum bu nedenlerden 4 saate çıktı .zor gelen nöbet değil aslında alıştım bile.
bugün bayram
dönüpte geçmişe baktığımda “NERDE O ESKİ BAYRAMLAR ” diyebileceğim pekte iç çektirecek anım yok benim.
şimdi farkettimki hemen her konuda anı biriktiren ve anlatacak bişey bulabilen aykutun bayram söz konusu olunca anlatacağı bişeyi yok.
ya anı koleksiyonum yeni yeteri kadar birikmedi.
yada biriktirmeye başladığımda bayram kendini ve önemini yanına almış ve yitmiş gitmiş çoktan belkide…?
hafızamı zorluyorumda bir tane var sanırım bir kurban bayramıyla ilgili
Senesi net değil ama 84-85 olmalı. Babaannemlerin iki katlı apartmanımsı evinin bodrum üstü 1 katındaki dairesinin tamda penceresi altında üst komşunun kahverengi ineğinin masum bakışları ve ardından kan revan içinde kesilip parçalanması ve kesilen kellenin hala aynı bakışla bana bakması kalmış zihnimde
“ŞİŞŞŞŞT ÇEKİLİN BAKİİM ORDAN BAKMAYIN AAAAAA OLURMU ÖYLE GECE KORKARSINIZ VALLA BEN KARIŞMAM “
İkazlarına aldırmadan nasıl bir merak ve nedensiz bir mutlulukla seyretmiştik o vahşeti.
vahşeti seviyoruz doğamızda var kesinlikle, zamanla içgüdülerimizi bastırıyoruz,toplum kuralları vicdan ahlak gibi yine kendimizin uydurduğu bir sürü ıvır zıvırla içimizdeki o doğal dürtüyü baskılamaya uğraşıyoruz.
o yaştaki bir çocuğun kanrevan içindeki bir canlının ölümünden can çekişmesinden seyrettiği halde zevk alması,muzip yaramaz gülücükler fırlatıp heyecanlanmasının başka bir açıklamsı olabilirmi ???
yazdıkça,hafızamı kurcaladıkça o günle ilgili aklıma bir şey daha geldi (evraka)
O kanlı şölenin ardından o yıllarda benim için çok şey ifade etmese de sonraki yıllarda nerdeyse tüm erkekleri sardığı ve hayatımızın büyük bölümünü kapsayacak bir şeyi keşfedişimi hatırladım.
TARAFTARLIK VE PEK TABİKİ DERBY MAÇIN KEYFİ
anı o kadar keyifli değil sonuç itibariyle ama olsun
bir erkek çocuğuysan seni bir kızdan ayıracak tek şey o yaşlarda futboldur bence.
kızlar romantik hayallerle bebekleriyle mıyır mıyır oynarken
sen kendini bir şeyi tekmelerken bulursun bir anda
bu içgüdüsel davranış erkek olmanın temellerinden biridir belki de.
öndeki iki büyük inatçı süt dişimi çektirip hüngür hüngür salya sümük ağlayarak babamla gittiğim Sakarya spor - Galatasaray maçını saymazsam seyrettiğim bir futbol maçı yoktu. Zaten ondada simitçinin ne tarafa gittiği ne zaman bu tarafa geleceği, simidi aldıktan sonrada olmayan iki ön dişimle o simidi nasıl yiyeceğim önemli konuyken..
yanı sıra anlamlarını bilmediğim hepsini ilk defa duyduğum yanımdaki adamların ağız dolusu küfürleri ve adamların komik hallerini seyrederken Galatasaray'ın attığı beş gölün tekini bile göremeden çıktığımızdan bir maçı da seyrettim sayılmazdı.
ama o günün bayramın dışında bir önemi daha vardı
Tabi ki de Galatasaray Fenerbahçe maçı
Kahverengi ineğin kesilmesinin verdiği coşkuyla pencerenin önündeki divandan, babamın üzerine atladım yine boğuşuruz umuduyla.
açıkçası beklediğim ilgiyi bulamadım.
ben türlü maymunluklar yaparken ilginin bende değil de ayarlanmaya uğraşılan radyo frekansı üzerinde olduğunu fark ettim.
Soru yağmurum sonucu, bana sordukları zaman tuttuğumu söylediğim, simitçinin hareketleri kadar ilgimi çekmemiş olsa da, ilk seyrettiğim maçın yaşadığım şehrin takımı SAKARYASPORLA oynamasına rağmen, yine de taraftarı olduğum takımın maçı TRT radyonun canlı anlatım olarak verileceğini anladım.
hem de maç fenerleydi.
uuuuuuuuuuuuuuuuuuuvvvvvvvvv vay canına !!!!
evet verdiğim tepki buydu belki ama fenerde kimdi ki acaba ?
Belli ki istenen beklenen ilgi maç bitene kadar gelmeyecekti babadan.
Yapacak bir şey yok!!
eee ben bir erkek çocuğuyum ve bütün erkeler futbolu sever. O zaman bende sevecek ve pek tabi ki radyodan pür dikkat dinleyecektim.
maç öyle bir başladı ki Galatasaray fırtına gibi….. anladığım kadarıyla iyi bir şeyler oluyor. Babamın yüzü gülüyor.
bir uğultu ,spikerin sesi kuvvetlendi.
GOOOOOOOOOOOL !
-baba ne oldu
-gol oldu oğlum gooool :):):)
-kim attı ki?
-biz oğlum
goooooool
-baba yinemi gol?
-evet oğlum yine goooolllll iki oldu ikiiii!
-baba ofsayt neki?
-dur sonra anlatırım
-baba taç ne?
Korner dedi, korner ne ?
-Bir dur oğlum yahuuu !
aut dedi aut o ne onu söyle bari
-du dur gol geliyo “TÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜH” kaçtı be .allah cezanı versin o ne biçim şut hayvan herif
-baba aut dedim ?
– aha gol.
hahaaaaayyyyyyt gooooooolllll 3 oldu üüüüüüüçç
İlk yarı 3-0 ezici üstünlükle kapandı.
Babam mutlu, o zaman bende mutluyum.
Maçın keyfiyle istediğim ilgide geldi tabi.
devre arası bitene kadar babamla boğuşup ,hain kahkahalar attık.
ikinci yarı başladı.
İster istemez bende ortağıydım artık maçın.
Hatta küçük bir taraftar grubumuz bile vardı artık evde. ben ve babam.
fakat işler ikinci yarı tam bir fiyasko, hiçte iyi gitmiyor olacak ki babamın yüzünde bir endişe bir sinir söylenmeler ahlar tühler, vahlar.
Çocuk yanında edilmemesi gerekliliğinden mütevellit başlangıcı küfür gibi olmayan tamamlanmadığında da küfürde sayılmayan anlamsız nidalar.
-sol kanattan bilmem kimin ortası kafa ve goool
-baba gol değil mi goooooool
-evet gol ama biz atmadık otur yerine
-tüüüh allah senin gibi kalecinin tüh
-yine mi gol biz mi onlar mı?
-onlar
böyle arka arkaya tam 4 gol yedik.
ilk yarı 3 atıp ikinci yarı darmadağın olduk.
Hatırladığım ilk derbi maçında hezimet yaşadık. İyi.
iyi başlayıp yıkıldık
bir bayram günü futbolla ilk ciddi temasımda mağlubiyetide tattım. Üzgündük babamla ama yine de CİMBOMLUYDUK ve bu hiç değişmeyecekti.
İyi günde kötü günde.
Babadan oğula geçen taraftarlığım mağlubiyetle başladı belki ama yıllar sonra U.E.F.A ve SÜPER KUPA ile taraftarlığımız taçlandı.
Galatasaraylılığım adım adım ilerlerken hayal edilemez başarılara da aynı hızla koşuyorduk.
O başarının temelleri atılırken NÖŞETEL XAMAX(böyle yazılmıyor olabilir)maçında tanju çolağın gollerine babamla avaz avaz sevinmiştik,
prekazinin 40 metreden MONACOYA attığı enfes gole beraber şaşırmıştık.
tam olarak hangi maç hatırlamıyorum ama yine Avrupa'da ki önemi Türk mucizesi diye adlandırılacak maçın kahramanı zamanın genç yeteneği TUGAY KERİMOĞLU ile maç sonu röportajını izlerken babamın göz yaşlarına ortak olamamıştım ama o duygu yoğunluğunu, boğaza dayanan düğümü gururu, sevinci….ismi konulmayan o hislerin yoğunluğunu çok iyi anlamıştım.
Cimbom adım adım güçleniyor ilerliyordu.
Gün geldi ve esas başarılar yaşanmaya başlandı.
İşte o esas başarılarda babam yoktu yanımda.
Küçük taraftar grubumuz dağılmıştı artık.
yalnızdım ..
mahalledeki tüm arkadaşlarım fenerliydi ve ben tek başıma seviniyordum her seferinde içimdeki buruklukla.
ilk başarı kırıntılarının başladığı coşku, mutluluk, tarifsiz hislerle gözyaşı döken babamın hissettikleri içimde bir yerlerde benleydi hep.
Bunu o zamanlar çok net hissediyorum öfkem ve kızgınlığım küskünlüğümün arasında en çok da
belki de bu sevinçte yapayalnız bırakılmayı affedemiyordum. sevinç bir yanıyla alev alev bir öfkeyi de ateşliyordu sanki.
Hezimetle başlayan taraftarlığımda beraber üzülmüşken, tam sevinme coşma, çıldırma zamanı gelmişken yapayalnızdım.
şimdi düşününce kırgınlıkları bir kenara..
Eminim ki o da elinde bayrakla, benimle birlikte avaz avaz Galatasaray marşları söylemek isterdi fütursuzca caddenin ortasında…
eminim ki maç sonu kutlamasında benimle karşılıklı rakıbardaklarını tokuşturmak ve ardından saatlerce maç sonrası kritiği yapmak isterdi.
Ama olmadı, olamadı işte
belki sadece bu yüzden ,onca kırgınlık ,kızgınlık ve öfkeye rağmen hiç kin tutamadım ben babama.
Çünkü bence yaptığı hatanın cezasını fazlasıyla çekti der içimde bir ses.
ben o anlarda onun yerinde olmak istemezdim.
Oğlumun ilk aşkı, ilk öfkesi, ilk sevgisi, kavgası nefreti, sevinci, mutluluğu, yediği il kazıkta nasihat verme fırsatı ne bileyim ….yanında olamamak …?
yanında olamamak sevgisini gösterememek yada daha kötüsü ne yapsa etse inandıramamak ölüm gelirdi bana.
Ki ona da muhakkak öyle gelmiştir
Yada umarım öyle gelmiştir.
Ama bu sonucu değiştirmedi artık değiştirmeyecekte
Çooooook kızgınım çok geçemeyecek de bu kızgınlık öfke de.
boğaza takılan bir gıcık gibi.
kalmadı o kin tutamaz tarafım affediciliğim belki de.
hafızasıyla unlu bir fil kadar unutmaz, kindar bir karga oturdu içime.
Çirkin sesiyle her zaferde kendi kendine marşlar söylüyor bağıra bağıra hala.
her bağırışta ağzından düşürerek peyniri içindeki o kara girdaba...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.