
(pek boktan bir yazı )
Bok yasamlar suren ve daha beteri teselliyi başka yaşamlarda arayan insan yığını olduk çıktık iyice.
Bilemiyorum belki bu hep böyleydi.
belki bunu kendime itirafım uzun surdu.
Ve yahut bunu: bilmemek en büyük erdemdire inat
erdemimi kaybederek edindim zaman içinde.
Ağır bir sindirim problemlerimiz var içlerimizde
bu sindirim problemiyle kıvrım kıvrım kıvranıp, kendi halimize çözüp üretmek yerine birbirimize acır gözlerle bakıp yücelmeye çalışıyoruz. Sorsan acıma duygusu gayet insani bir şey güya.
insanilikten çıkacak kadar rahatsızsa sindirim sistemi bireyin ,
bu sefer aşağılayarak kendi ifrazatının kokusunu bastırma telaşıyla çırpınıyoruz.
bu utancın müsebbibini en yakında yamaçtaki başkasında arıyoruz hemen.
Sahip olduğu her neyse sevgi, saygı, aşk, seks, para, güç, güzellik ...
içsel sindirimde yeterli emilimi sağlayamadığı için hep aç daha aç kalıyor birey, bu yüzden gözü yeni sindiremedikleri ile içini tıka basa doldurmak için cabalarken buluyoruz kendimizi.
İsin daha kötüsü sindirilmeyen bu karışım daha iğrenç kokular salan bir boka dönüşüp çıktığında ortaya kendi hayatinin gerçekliğiyle yüzlesen insan bundan arınmak yerine gözünü kendinden daha bok bir hayat arama telaşına yönlendiriyor.
ben böyleyim amaaa, o da ...
amali, lakinli, fakatlı cümlelere sarılıp, yayılan kokunun kendi olmadığını ispata sarılıyor.
Evrende sahip olduğumuz tek şey gırtlaktan girenle anüsten çıkana kadar ki kısıtlı sürede içimizde biriktirebildiklerimiz sadece .
Tutabildiğin kadarından ibaret sahipliğinde, tutmak için sarf edilen beyhude caba, sindirilmemişin daha leş kokusu ile burun buruna gelmemize neden oluyor her seferinde.
Tutmanın da bir sınırı var tabi, onca tutma her defasında büyük bir tazyikle son buluyor etrafa saçılarak.
İki türlü utanç var. Biri dayatılıyor öğretiliyor. Diğeri doğuştan geliyor. Bezden yeni kurtulmuş bir çocuğun klozette karşılaştığı şeyden utancı buradan geliyor mesela.
Süslü püslü özenilen tüketim malzemesi ne olursa olsun girdikten sonra bünyeye tamda hazmedilmeden çıktığında etrafa yayılan o kesif koku inanılmaz bir utanç yaratıyor içimizde.
Kopekler gibi üstünü örtmeye cabalarken buna şahitse başka biri avucu kadarı ile doldurabildiğini ilk ona fırlatma refleksinde hareket ediyoruz.
Baktık ki güç yetmiyorsa şahit olana kadar ulaştırmayı ,en güçsüz seçiliyor ve sanki onun berbat hayati yayıyormuşçasına bu kokuyu,
hedef şaşırtarak aklanma çakallığında insanoğlu.
sana bir şey söyleyeyim mi dostum
duyduğun o leş koku sensin aslında
yani temelde HEPIMIZ AYNI BOKUZ biraz da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.